Kadınlar, erkeklere kıyasla daha uzun yaşıyor ve sağlık hizmetlerine daha sık başvuruyor. Ancak Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü’nün (EIGE) 2025 tarihli raporu, bu görünürdeki avantajın gerisinde ciddi bir eşitsizliğin yattığını gösteriyor. Rapora göre kadınların yüzde 22’si, sağlık çalışanlarının erkeklere daha iyi davrandığını düşünüyor. Genç kadınlarda bu algı daha da yüksek. Kadınların, kendi bedenlerine dair şikâyetlerinin yeterince dikkate alınmadığını hissetmesi, sağlık hizmetlerinde cinsiyet temelli önyargıların hâlâ etkili olduğunu ortaya koyuyor. Elde edilen veriler, sağlıkta eşitliğin yalnızca erişimle değil, sunulan hizmetin kalitesiyle de ilgili olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Kadınlar sağlık hizmetlerinden neden eşit yararlanamıyor?

EIGE’nin raporu, sağlık sistemlerinin sunduğu hizmetin kadınlar için her zaman kapsayıcı ve adil olmadığını ortaya koyuyor. Kadınlar genellikle erkeklere göre daha erken yaşlarda ve daha sık doktora başvuruyor. Ancak pek çoğu, şikâyetlerinin yeterince ciddiye alınmadığını ya da “abartılı” bulunduğunu düşünüyor. Bu durum özellikle kadınlara özgü sağlık sorunlarında —örneğin doğurganlık, regl, menopoz ve kronik ağrı— daha belirgin hâle geliyor.

Araştırmaya katılan kadınların yüzde 22’si, erkeklerin sağlık çalışanları tarafından daha iyi muamele gördüğünü ifade ediyor. 15-24 yaş arası genç kadınlarda bu oran yüzde 28’e kadar çıkıyor. Bu veriler, genç kuşak kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair daha yüksek bir farkındalık geliştirdiğini ya da bu durumu daha doğrudan deneyimlediğini düşündürüyor.

Bu tablo, kadınların yalnızca sağlık hizmetlerine ulaşımında değil, hizmetin sunum biçiminde de sistematik bir eşitsizlik yaşadığını gösteriyor.

Sağlıkta cinsiyet temelli önyargının sonuçları neler?

Kadınların sağlık hizmetlerinde eşit ve tarafsız muamele görmemesi, sadece algı düzeyinde bir sorun değil. EIGE raporu, bu önyargıların doğrudan sağlık sonuçlarına da yansıdığını vurguluyor. Kadınların şikâyetlerinin yeterince dikkate alınmaması, tanı ve tedavi süreçlerinde gecikmelere, hatta hatalı teşhislere yol açabiliyor.

Özellikle kronik ağrı, otoimmün hastalıklar, doğurganlık sorunları ve ruh sağlığı alanında, kadınların yaşadığı belirtilerin “abartı” ya da “psikolojik” olarak değerlendirilmesi, ciddi sağlık riskleri doğurabiliyor. Bu durum, tıbbi kararların bireysel belirtilere değil, toplumsal cinsiyet kalıplarına dayandırılması nedeniyle ortaya çıkıyor.

Ayrıca bu önyargılar, kadınların sağlık sistemine olan güvenini azaltabiliyor. Sağlık çalışanlarıyla yaşanan olumsuz deneyimler, kadınların ileride yardım arama davranışını ertelemelerine veya tamamen vazgeçmelerine neden olabiliyor. Bu da halk sağlığı açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor.

Birlikte Avrupa ama gerçekte farklı deneyimler

EIGE raporu, Avrupa genelinde kadınların sağlık sistemleriyle ilgili deneyimlerinin ülkeden ülkeye ciddi şekilde değiştiğini gösteriyor. Kimi ülkelerde kadınlar görece daha eşit bir muamele gördüklerini düşünürken, bazı ülkelerde ise cinsiyet temelli önyargı algısı oldukça yüksek.

Örneğin İsveç gibi toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda öncü kabul edilen bir ülkede, kadınların yüzde 46’sı erkeklerin sağlık çalışanları tarafından daha iyi muamele gördüğünü düşünüyor. Hatta erkeklerin üçte biri bile kadınlara kıyasla daha iyi hizmet aldıklarını ifade ediyor. Bu da toplumsal algının ne kadar köklü ve yaygın olduğuna işaret ediyor.

Öte yandan, Malta gibi bazı ülkelerde sağlık hizmetlerinde cinsiyet eşitliği algısı oldukça yüksek. Malta’da katılımcıların yüzde 85’i kadın ve erkeklerin sağlık hizmetlerinden eşit düzeyde yararlandığını söylüyor. Bu farklılıklar, hem sağlık politikalarının hem de kültürel kodların sağlık hizmeti sunumu üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor.

Elde edilen veriler, tüm Avrupa için geçerli tek bir eşitlik tablosu olmadığını; kadınların sağlıkta eşit muameleye erişiminin büyük ölçüde ülkesel koşullara bağlı olduğunu ortaya koyuyor.q

Cinsiyet eşitliği sağlık politikalarına nasıl yansıtılmalı?

Kadınların sağlık hizmetlerinden eşit şekilde yararlanabilmesi için yalnızca bireysel farkındalık değil, yapısal düzeyde değişim gerekiyor. EIGE raporu, toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan sağlık politikalarının hem hizmet kalitesini artırabileceğini hem de sağlık sistemlerine duyulan güveni pekiştireceğini ortaya koyuyor.

Bu doğrultuda öncelikli adımlardan biri, sağlık çalışanlarına toplumsal cinsiyet temelli önyargılar konusunda eğitim verilmesi. Kadınlara özgü sağlık sorunlarının tanınması ve ciddiyetle ele alınması, bu eğitimlerin içeriğine dahil edilmelidir.

Ayrıca, cinsiyete duyarlı veri toplama ve analiz süreçlerinin geliştirilmesi, karar alıcıların ihtiyaçlara göre politika üretmesini kolaylaştırır. Bu tür veriler, tedavi süreçlerinde kadınların karşılaştığı sistematik engelleri somutlaştırarak çözüm geliştirme imkânı sunar.

Kadın sağlığına özgü araştırmaların artırılması, tıbbi bilgi üretiminde de eşitlik sağlar. Bugüne kadar yapılan birçok klinik çalışma, erkek vücudu referans alınarak yürütüldü. Bu da kadınların tedavi süreçlerinde dezavantaj yaşamalarına yol açabiliyor.

Son olarak, hasta şikâyet mekanizmalarının cinsiyet duyarlı hale getirilmesi ve bu alanda şeffaf bir izleme sisteminin kurulması, kadınların yaşadığı sorunların görünür olmasına katkı sağlar.

Değişim mümkün!

Kadınların sağlık hizmetlerinden tam ve eşit şekilde yararlanabilmesi, yalnızca bireysel deneyimlerin iyileşmesi anlamına gelmiyor; aynı zamanda daha adil, kapsayıcı ve etkili bir sağlık sistemi inşası anlamına geliyor. EIGE’nin verileri, kadınların halen ciddi yapısal engellerle karşılaştığını gösterse de bu farkındalık, değişimin önünü açmak için güçlü bir zemin oluşturuyor.

Sağlık hizmetlerinde cinsiyet eşitliğini sağlamak, hem kadınların yaşam kalitesini artırır hem de toplum genelinde sağlık hizmetlerinin güvenilirliğini pekiştirir. Atılacak adımların yalnızca politika belgelerinde kalmaması, uygulamaya da yansıması kritik önem taşıyor. Kadınların yalnızca sağlık hizmeti alan değil, sağlık sistemini şekillendiren aktörler olarak da görünür olması, eşitlik hedefinin vazgeçilmez bir parçası.

Bugün var olan farklar, kalıcı olmak zorunda değil. Bilgiye, veriye ve kadınların sesine kulak veren sağlık sistemleri, herkes için daha adil bir gelecek kurabilir.