Kadınların güçlü, bağımsız ve eğitimli bireyler olarak kendi yollarını çizdiği bu çağda, ilişki modelleri de kaçınılmaz olarak değişiyor.
Tarih boyunca kadınların evlilik aracılığıyla sosyal statü kazandığı fikri hem kültürel anlatılarda hem de toplumsal yapının temel taşlarında kendine sağlam bir yer buldu. Külkedisi’nin saraya uzanan hikâyesi ya da Jane Austen’ in romanlarında geçen evlilikle gelen güvenlik ve saygınlık temaları, bu düşüncenin edebi ve popüler yansımalarından yalnızca birkaçı. Evliliğin, özellikle kadınlar için ekonomik güvenlik, sosyal saygınlık ve yaşam standartlarında bir sıçrama anlamına geldiği dönemler, çoğu toplumda uzun süre norm olarak kabul edildi. Ancak 20’nci yüzyılın sonlarından itibaren bu dinamikler sarsılmaya başladı. Kadınların eğitim alanında gösterdiği büyük ilerleme ve iş gücüne artan katılımları, geleneksel ‘hipergami’ modelini sorgulatır hale geldi. Artık birçok kadın, erkek partnerlerinden daha yüksek eğitim seviyesine ya da gelir düzeyine sahip. Bu yeni denge, sadece bireysel ilişkileri değil, toplumsal normları da yeniden şekillendiriyor.
Kadın kendinden düşük statüdeki erkeği tercih ediyor
Bu değişimin en dikkat çekici sonuçlarından biri ise ‘hipogami’ yani kadının kendisinden daha düşük statüde biriyle birliktelik kurma eğiliminin artması. Bu eğilim, yalnızca romantik seçimlerle ilgili değil; aynı zamanda kadınların kendi ayakları üzerinde durabildiği, ekonomik bağımsızlığa sahip olabildiği ve evliliği bir zorunluluk değil, tercih olarak gördüğü yeni bir toplumsal evrenin ipuçlarını da taşıyor. Dolayısıyla artık mesele sadece ‘kadın kiminle evleniyor?” değil, aynı zamanda ‘neden artık farklı kriterlerle evleniyor?’ sorusuna da odaklanmak gerekiyor.
Kavramlara kuşbakışı
İlişkilerde sosyal statü farkları, sosyolojinin temel ilgi alanlarından biri. Bu bağlamda, bireylerin eş seçimi süreçlerini anlamak için sıkça başvurulan iki temel kavram var; hipergami ve hipogami. Hipergami, bireyin, özellikle de kadının kendisinden daha yüksek eğitim düzeyine, ekonomik güce ya da toplumsal konuma sahip biriyle birliktelik kurması anlamına geliyor. Geleneksel toplum yapılarında bu model yaygın olarak benimsenmiş ve çoğu zaman ideal evlilik formu olarak sunulmuş. Zira geçmişte kadınlar, sınırlı eğitim ve çalışma imkânları nedeniyle, sosyal ve ekonomik güvenliğe ancak ‘yukarı evlilik’ yoluyla ulaşabiliyordu. Buna karşılık, hipogami terimi, bir kadının kendisinden daha düşük eğitim ya da gelir seviyesine sahip biriyle evlenmesini ya da ilişki kurmasını ifade ediyor. Uzun yıllar boyunca bu durum, hem toplum tarafından hoş karşılanmamış hem de kadınlar için riskli ve statü kaybı anlamına gelen bir tercih olarak görülmüş.
Cinsiyet eşitliği tartışmalarının merkezinde bir değişim
Fakat son birkaç on yılda bu dinamikte önemli bir kırılma yaşanıyor. Kadınların eğitime erişiminin artması, kariyer fırsatlarının çoğalması ve bireysel ekonomik bağımsızlıklarının güçlenmesiyle birlikte, klasik hipergami modeli yerini daha karmaşık ilişki dinamiklerine bırakmaya başladı. Artık birçok kadın, ilişkide ekonomik ya da akademik üstünlüğü kendisi taşıyor ve bu durum daha önce ‘ters’ olarak kodlanan hipogami modelinin yaygınlaşmasına neden oluyor. Bu dönüşüm sadece bireysel tercihlerle değil aynı zamanda kültürel normların, toplumsal cinsiyet rollerinin ve ekonomik yapıların yeniden şekillenmesiyle ilgili. Bu bağlamda hipogami, yalnızca istatistiksel bir eğilim değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmalarının merkezinde yer alan bir değişim göstergesi.
Rakamlar ne diyor?
Kadınların eğitim ve gelir düzeylerinde yaşanan artış, son yıllarda eş seçimindeki geleneksel kalıpları ciddi biçimde zorlamaya başladı. Bu dönüşüm yalnızca teorik tartışmalarda değil aynı zamanda çok sayıda istatistiksel veriyle de destekleniyor. Özellikle batı toplumlarında, kadınların eşlerinden daha yüksek eğitim seviyesine sahip olması artık istisna değil, giderek yaygınlaşan bir norm haline geliyor. ABD merkezli Pew Araştırma Merkezi’nin 2023 yılında yayımladığı kapsamlı çalışmaya göre, heteroseksüel evliliklerin yüzde 24’ünde kadınlar eşlerinden daha yüksek eğitim seviyesine sahip. Bu oran, 1972 yılında yüzde 19’du. Yani bu tür ilişkilerin oranı anlamlı biçimde artmış durumda. Aynı araştırma, evliliklerin yüzde 29’unda çiftlerin benzer gelir düzeylerine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Ancak hâlâ geleneksel model baskın: Evliliklerin yarısından fazlasında, erkek tarafı hâlâ evin ana geçimini sağlayan kişi. Buna rağmen dikkat çekici bir başka bulgu, evliliklerin yüzde 16’sında bu rolün artık kadınlara geçmiş olması. Üstelik bu oran, son elli yılda neredeyse 3 katına çıkmış durumda.
Evlilikte roller yeniden tanımlanıyor
Bu veriler, kadınların ekonomik olarak güçlenmesiyle birlikte evlilikteki rollerin yeniden tanımlandığını gösteriyor. Ancak sadece Amerika ile sınırlı değiliz. Avrupa’da yapılan çeşitli araştırmalar da kadınların eğitim seviyelerinde erkekleri geçtiğini ve hipogaminin yavaş ama istikrarlı bir şekilde yükselişte olduğunu gösteriyor. Örneğin Almanya, İsveç, Norveç gibi ülkelerde üniversite mezunu kadın oranı erkekleri aşmış durumda. Öte yandan Asya ülkelerinde bu tablo daha karmaşık. İran gibi, kadınların üniversite eğitimine yoğun biçimde katıldığı ancak toplumsal olarak hâlâ geleneksel cinsiyet rollerinin sürdüğü ülkelerde, eğitimli kadınlar çoğu zaman kendilerine ‘uygun’ partner bulmakta zorlanıyor. Bu durum, hipogami eğiliminin yükselmesine rağmen kadının hâlâ kültürel engellerle karşılaştığını da gösteriyor. Veriler, hipogaminin yalnızca bireysel tercih değil aynı zamanda yapısal değişimlerin sonucu olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda, hipogamiyi anlamak için sadece kadınların ‘neden daha az eğitimli erkekleri seçtiği’ sorusuna değil, aynı zamanda erkeklerin ‘bu yeni düzene nasıl uyum sağladığı’ sorusuna da bakmak gerekiyor.
Beklentilerde köklü bir kayma yaşandı
Kadınların eğitim düzeylerinin artması, ekonomik bağımsızlık kazanmaları ve toplumsal rollerdeki dönüşüm, eş seçiminde yalnızca istatistiksel değişikliklere değil, değerlerde ve beklentilerde de köklü bir kaymaya yol açtı. Artık pek çok kadın için eş seçimi; ekonomik kazanç ya da statüden ziyade, duygusal uyum, ortak yaşam beklentileri ve kişisel özgürlükle daha fazla ilgili. Bu değişim, yalnızca kadınların kararlarını değil, ilişkilerin doğasını da dönüştürüyor. Modern çiftlerin çoğu, ilişkiyi bir ‘ortaklık’ olarak kurmayı hedefliyor. Duygusal destek, karşılıklı saygı ve karar alma süreçlerinde eşitlik, artık romantik birlikteliklerin temel taşlarından biri haline geliyor. Bu yeni ilişki modeli, kadınların kendilerinden daha düşük statüdeki erkeklerle birlikte olmalarını daha kabul edilebilir ve hatta zaman zaman tercih edilir kılıyor. Çünkü statüye dayalı evlilik yerine, kişisel tatmine dayalı bir ilişki arayışı öne çıkıyor. Kadınlar artık kendilerini birinin hayatını ‘tamamlayan’ figür olarak değil, bir ilişkinin eşit ortağı olarak konumlandırıyor.
İlişki modelleri de kaçınılmaz olarak değişiyor
Elbette bu geçişin sancıları da var. Toplumsal normlar ve bireysel arzular arasında sıkışmış pek çok kadın ve erkek, bu yeni dengeye alışmaya çalışıyor. Erkekler açısından ise partnerlerinin daha eğitimli ya da ekonomik olarak güçlü olması, geleneksel erkeklik algılarına bir meydan okuma olarak algılanabiliyor. Bu da, ilişkilerde uyum sorunu ya da kırılganlık yaratabiliyor. Tüm bu dönüşüm, sadece bireysel hikâyelerle değil; politika yapımından eğitim sistemine, iş gücü piyasasından aile yapısına kadar birçok alanda yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Yükselen hipogami, bize kadın-erkek ilişkilerinin yalnızca kimle evlenildiğiyle değil, neden ve nasıl evlenildiğiyle de ilgili olduğunu hatırlatıyor. Hipogami fenomeni, artık yalnızca istisnai bir durum değil. Kadınların güçlü, bağımsız ve eğitimli bireyler olarak kendi yollarını çizdiği bu çağda, ilişki modelleri de kaçınılmaz olarak değişiyor. Bu değişimi anlamak, sadece aşkı değil, toplumu anlamanın da bir yolu.