Yeşil dönüşüm hızlanıyor; şirketler, hükümetler ve uluslararası kurumlar sürdürülebilirlik stratejilerini merkezine alıyor. Ancak bu dönüşümün en dikkat çekici tarafı yalnızca enerji veya teknoloji değil, liderlikteki değişim.
Dünya genelinde baş sürdürülebilirlik sorumlularının (CSO) yüzde 54’ü kadın. 2011’de bu oran sadece yüzde 28’di. Kadınlar, sürdürülebilirlik politikalarının yönünü çizen koltuklara oturdu.
Ama tablo bu kadar basit değil. Yeşil işlerin geleceğini belirleyen karar masalarında kadınlar hâlâ azınlıkta. “Cam tavan” bu kez çevreci görünümlü bir tavana dönüştü. Kadınlar, sürdürülebilirlik vizyonunun yüzü olurken, güç dengesi yerini koruyor.
Yeşil ekonominin büyüdüğü bu dönemde asıl soru şu: Kadınlar görünür oldu, ama gerçekten eşit oldular mı?
Kadınlar sürdürülebilirlikte neden öne çıktı?
Sürdürülebilirlik alanı, iş dünyasında yeni bir kategori olarak ortaya çıktığında, geçmişin cinsiyet kalıplarına bağlı değildi. Weinreb Group’un 2024 raporuna göre, bu durum kadınların liderliğe erişimi için bir fırsat alanı yarattı. Geleneksel finans, enerji veya sanayi sektörlerinin aksine, sürdürülebilirlik bölümleri çoğu şirkette sıfırdan kuruldu. Bu da kadınların ilk kez, erkek egemen olmayan bir alanda liderlik fırsatları yakalamasını sağladı.
Araştırmalar, kadınların çevre ve iklim konularında daha yüksek farkındalığa sahip olduğunu da gösteriyor. Avrupa Yatırım Fonu’nun 2023 verilerine göre, kadınların yönettiği şirketler ortalama yüzde 14 daha yüksek ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim) performansı sergiliyor. Kadın yöneticilerin bulunduğu kurumlar, yenilenebilir enerjiye yatırım yapma, karbon salımını azaltma ve düşük emisyonlu ürünler geliştirme konusunda daha istekli davranıyor.
Bu tablo, sürdürülebilirlik liderliği ile kadın temsili arasındaki bağın yalnızca tesadüf olmadığını gösteriyor. Kadınlar, sürdürülebilirlik alanında yalnızca sayısal bir varlık değil, aynı zamanda dönüşümün taşıyıcısı konumunda.
Görünürlük mü, güç mü?
Kadınların sürdürülebilirlik alanındaki artan temsili umut verici, ancak bu görünürlük henüz gerçek güç anlamına gelmiyor.
LinkedIn’in 2024 tarihli Global Green Skills Report verilerine göre, dünya genelindeki “yeşil yetenek havuzunun” yalnızca üçte biri kadınlardan oluşuyor. Yani kadınlar sürdürülebilirlik departmanlarının ön yüzünde daha fazla yer alırken, enerji, finans, teknoloji ve inovasyon gibi stratejik karar alanlarında hâlâ az temsil ediliyor.
Bu durum, kurumsal yapılarda yeni bir kavramı gündeme getiriyor: “Yeşil pembe tavan”.
Kadınlar çevre, sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik birimlerinde öne çıkarken, şirketlerin merkez karar organlarında bu roller sıklıkla “destekleyici” olarak sınıflandırılıyor. Bu da kadınların stratejik karar mekanizmalarına tam erişimini engelliyor.
Uzmanlar, bu dengesizliğin yapısal nedenlerine dikkat çekiyor. Bir yandan sürdürülebilirlik pozisyonları, iletişim ve insan ilişkileri gibi “yumuşak beceriler” üzerinden tanımlanıyor; bu da kadınlara açık kapı yaratırken, aynı zamanda bu alanların kurumsal hiyerarşide daha düşük öneme sahip görülmesine yol açıyor.
Öte yandan, enerji verimliliği, karbon yönetimi veya yeşil finans gibi teknik uzmanlık alanlarında kadınların oranı hâlâ düşük.
Tüm bu veriler, sürdürülebilirlik liderliğinde kadınların ilerlemesinin kalıcı bir eşitlik dönüşümüne dönüşebilmesi için yetki alanının genişlemesi gerektiğini gösteriyor. Kadınların yalnızca çevresel stratejilerin temsilcisi değil, karar vericisi olması gerekiyor.
Yeşil liderliğin geleceği: Eşitlik olmadan dönüşüm eksik kalır
Yeşil dönüşümün başarısı yalnızca karbon hedeflerine ulaşmakla ölçülmemeli; aynı zamanda kimin söz sahibi olduğuyla da değerlendirilmelidir.
EAT-Lancet Komisyonu’nun 2025 raporu, “adil geçiş” ilkesinin çevresel hedefler kadar toplumsal eşitliği de içermesi gerektiğini vurguluyor. Yani sürdürülebilirlik, yalnızca enerji politikalarıyla değil; temsil, erişim ve fırsat eşitliğiyle güçlenebilir.
Bugün şirketlerin ve kamu kurumlarının önünde üç temel sorumluluk bulunuyor:
- Yetki alanlarını genişletmek: Kadınların sürdürülebilirlik departmanlarında görünür ama etkisiz kalmaması için, bütçe, yatırım ve strateji düzeyinde söz hakkı artırılmalı.
 - Teknik beceriye erişim sağlamak: Yeşil finans, karbon teknolojileri ve iklim inovasyonu gibi alanlarda kadın istihdamı ve eğitimi özel teşviklerle desteklenmeli.
 - Karar mekanizmalarını dönüştürmek: Yönetim kurullarında, iklim ve sürdürülebilirlik karar süreçlerinde kadın temsili en az yüzde 40 seviyesine ulaşmadan eşit dönüşüm tamamlanmış sayılmaz.
 
Kadınların sürdürülebilirlik alanında liderlik etmesi yalnızca adaletin değil, etkinliğin de gereği.
Avrupa Yatırım Bankası’nın 2024 verileri, yönetim kadrolarında kadın oranı yüksek olan şirketlerin karbon azaltım performansının ortalama yüzde 25 daha güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Bu, eşitliğin bir “etik tercih” değil, somut bir verimlilik stratejisi olduğunu kanıtlıyor.
Geleceğin yeşil ekonomisi, yalnızca yenilenebilir enerjiyle değil, yenilenebilir fırsatlarla inşa edilecek. Kadınların karar gücü bu sürecin merkezine yerleşmedikçe, sürdürülebilirlik yalnızca bir kelime olarak kalır.




    
      
      


