Amerikan Entrepreneur dergisinde yayımlanan 2025 tarihli bir araştırmaya göre, kadınların yüzde 98’i kariyerleri boyunca en az bir kez iş yerinde ‘gülümsemeleri’ gerektiği yönünde geri bildirim alıyor. Bu basit görünen talep, kadınların performanslarının yetkinlik yerine duygusal ifadeleri üzerinden değerlendirilmesine yol açıyor ve toplumsal cinsiyet ön yargılarını derinleştiriyor. Yale Üniversitesi’nden Prof. Marianne LaFrance, gülümsemenin ‘kadınlık göstergesi’ olarak algılandığını, bu nedenle kadınlardan erkeklere kıyasla daha fazla ‘pozitiflik’ sergilemelerinin beklendiğini belirtiyor. Ancak bu durum, kadınlara görünmez bir ‘duygusal emek’ yükü bindiriyor ve kariyer gelişiminde sessiz bir engel oluşturuyor.

Kadınların yüzde 98’i kariyerleri boyunca en az bir kez duymuş

 İş yerinde “Biraz gülümse!” uyarısı, genellikle iyi niyetli bir geri bildirim gibi sunulur. Ancak bu ifade, kadınların profesyonel kimliklerinin dış görünüşleri ve duygusal ifadeleriyle ölçülmesi anlamına gelir. Araştırmalar, kadınların erkek meslektaşlarına kıyasla daha sık ‘gülümseme’ beklentisiyle karşılaştığını ortaya koyuyor. Entrepreneur dergisinde yer alan 2025 tarihli ankete göre, kadınların yüzde 98’i kariyerleri boyunca en az bir kez iş yerinde ‘gülümsemeleri’ gerektiğini duyduğunu söylüyor. Dahası, yüzde 15’i bu uyarıyı haftalık olarak aldığını söylüyor. Bu oran, gülümsemenin bir ‘nezaket göstergesi’ değil, kadınlardan beklenen bir davranış normu haline geldiğini kanıtlıyor. Yale Üniversitesi’nden Prof. Marianne LaFrance’a göre, ‘Gülümsemek, toplumun kadınlardan beklediği ‘uyumlu’ ve ‘yaklaşılabilir’ olma imajının bir parçası.’ Ancak bu beklenti, kadınların profesyonel becerilerinden çok duygusal ifadelerine odaklanılmasına neden oluyor. Sonuçta kadınlar, işlerini en iyi şekilde yapsalar bile ‘yeterince gülümsememekle’ eleştirilebiliyor. Yani başarıları değil, yüz ifadeleri değerlendiriliyor.

Görünmez bir iş yüküne dönüşüyor

 İş yerinde gülümsemek, kadınlardan beklenen ‘nezaket göstergesi’ olmanın ötesinde, bir tür görünmez iş yüküne dönüşüyor. Bu durum, literatürde duygusal emek olarak tanımlanıyor. (Yani kişinin duygularını işin gerektirdiği biçimde düzenlemesi, sergilemesi ve bastırması.)

Sosyolog Arlie Hochschild’in kavramsallaştırdığı bu terim, özellikle hizmet ve ofis sektörlerinde çalışan kadınların yaşadığı sessiz bir yükü tarif ediyor. Kadınlar yalnızca görevlerini yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda çevresindekilerin konforunu korumak için sürekli ‘pozitif’ bir duygusal ton sergilemek zorunda hissediyor. Bu yük, görünmez ama bir o kadar da yorucu. Kadın çalışanlar iş yerinde daha sık ‘empatik’, ‘nazik’ veya ‘huzur verici’ olmaları yönünde geri bildirim alıyor. Ancak bu beklentiler, kadınların profesyonel kimliğini sınırlıyor; duygusal emeği zorunlu kılıyor. Araştırmalar, bu baskının uzun vadede tükenmişlik sendromunu artırdığını ve kadınların terfi alma oranlarını dolaylı biçimde etkilediğini gösteriyor. Çünkü ‘duygusal iş’in değeri ölçülmüyor, performans kriterlerine yansımıyor. Duygusal emek, kadınların iş yerindeki ilerlemesini yavaşlatan sessiz bir mekanizma olarak karşımızda duruyor. Ve çoğu zaman, “Biraz gülümse” cümlesiyle başlıyor.

Performansın ölçüsü kadınların yüz ifadeleriyle tanımlanıyor

İş yerinde performansın ölçüsü, hâlâ kadınların yüz ifadeleriyle tanımlanıyor. Bu durum, görünürde küçük ama köklü bir eşitsizlik yaratıyor. Kadınların profesyonel başarısı çoğu zaman duygusal sunumlarıyla (ne kadar ‘uyumlu’, ‘pozitif’ ya da ‘yaklaşılabilir’ olduklarıyla) ilişkilendiriliyor. Oysa gerçek performans, ölçülebilir hedefler, nitelik ve etki üzerinden değerlendirilmeli. Uzmanlar, kurumsal dönüşümün duygusal emeği görünür kılmakla başlayacağını vurguluyor. Kadınların sürekli ‘yumuşak’ görünme zorunluluğu olmadan da güçlü, kararlı ve profesyonel olabileceği kabul edilmedikçe, iş yerlerinde eşitlik yalnızca bir niyet olarak kalacak. Eşitlik, kadınların gülümsemek zorunda kalmadığı; fikirleriyle, üretimleriyle, katkılarıyla değerlendirildiği bir çalışma kültürünü gerektiriyor. Gerçek ilerleme, yüz ifadelerinde değil, fırsatlarda başlıyor.