Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından 2025, bir kavşak noktası. Bir yanda ilerleme işaretleri var: Kız çocukları artık erkeklerden daha yüksek oranda okulu bitiriyor, kadınların parlamentodaki sandalye sayısı artıyor, son beş yılda neredeyse 100 ülke kadınları koruyan yasaları hayata geçirdi. Diğer yanda ise derinleşen krizler bu kazanımları gölgeliyor. Yoksulluk, açlık, savaşlar ve iklim felaketleri, milyonlarca kadın ve kızı temel haklardan mahrum bırakıyor. UN Women (Uluslararası Kadın Birimi) ve BM DESA (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) tarafından yayımlanan Gender Snapshot 2025 raporu, tabloyu çarpıcı rakamlarla ortaya koyuyor. Bugün kadınların yüzde 9.2’si hâlâ aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. 2030’a gelindiğinde, 351 milyon kadın ve kız çocuğu bu yoksulluk döngüsünden çıkamayabilir. Ama doğru yatırımlar yapılırsa, 2050’de bu oran yüzde 2.7’ye düşürülebilir ve dünya ekonomisine tam 342 trilyon dolarlık bir katkı sağlanabilir. Yani mesele sadece adalet değil; eşitlik, gezegenin ekonomik ve sosyal geleceğini belirleyecek en kritik yatırımlardan biri.

Yoksulluğun ve açlığın kadın yüzü

Dünya genelinde aşırı yoksulluğun yükünü kadınlar taşıyor. 2025 itibarıyla her 10 kadından biri, yani yaklaşık 351 milyon kadın ve kız çocuğu, günlük 2.15 doların altında bir gelirle yaşam mücadelesi veriyor. Bu oran, 2020’den bu yana neredeyse hiç iyileşmedi. Kadınların toprak sahipliğine, finansmana ve insana yakışır işlere erişiminin sınırlı olması, yoksulluğun kuşaktan kuşağa aktarılmasına yol açıyor. Açlıkta da tablo farklı değil. 2024 verilerine göre, 64 milyon daha fazla kadın erkeğe kıyasla gıda güvencesinden yoksun. Kadınların yüzde 26.1’i yeterli besine erişemiyor; bu oran erkeklerde yüzde 24.2. Yetersiz beslenme ve sağlık hizmetlerindeki eşitsizlik, kadınların yaşam kalitesini ve üretkenliğini doğrudan düşürüyor. Üstelik bu etki sadece bireysel değil; çocukların sağlığından, toplumların ekonomik kapasitesine kadar geniş bir alana yansıyor. Oysa basit müdahaleler büyük fark yaratabilir. Örneğin, kadınların yeterli beslenme ve sağlık hizmetine erişmesi sadece yaşam kalitesini artırmakla kalmıyor; aynı zamanda yoksulluğun nesiller boyu aktarılmasını da kırıyor.

Eğitimle açılan kapılar erken evlilikle kapanıyor

Kız çocukları, dünya genelinde artık erkeklere kıyasla okulu tamamlama konusunda daha yüksek bir başarı oranına sahip. Ancak eğitimle açılan bu kapılar, çoğu zaman çok erken kapanıyor. Çünkü her beş genç kadından biri 18 yaşına gelmeden evlendiriliyor. Şiddet de hâlâ kadınların geleceğini kısıtlayan en büyük engellerden biri. 2024’te, 15-49 yaş arası kadınların sekizde biri, sadece bir yıl içinde partner şiddetine maruz kaldı. Bazı ülkelerde güçlü yasalar ve destek mekanizmaları sayesinde bu oran üçte iki düşüyor. Bu da çözümün mümkün olduğunu gösteriyor. Daha da çarpıcı olan ise zararlı geleneksel uygulamaların devam etmesi. Her yıl 4 milyon kız çocuğu, çoğu henüz 5 yaşına gelmeden, kadın sünnetine maruz kalıyor. Mevcut ilerleme hızıyla bu uygulamayı 2030’a kadar sona erdirmek için değişimin 27 kat hızlanması gerekiyor. Kısacası, eğitim fırsatları artsa da erken evlilik, şiddet ve zararlı uygulamalar, kız çocuklarının ve kadınların potansiyelini gölgede bırakıyor.

Kadınlar teknoloji sektöründe yüzde 29’luk paya sahip

Kadınların siyasette ve iş dünyasında temsil oranı hâlâ kritik seviyede düşük. Bugün dünya genelinde parlamentolarda koltukların sadece yüzde 27’si kadınlara ait. Yönetim pozisyonlarında bu oran yüzde 30’u geçmiyor. Bu hızla giderse, eşit temsil için neredeyse bir yüzyıl beklemek gerekecek. Sorunlar daha işin en başında başlıyor. 708 milyon kadın, ücretsiz bakım işleri nedeniyle iş gücünün tamamen dışında kalıyor. Çalışan kadınlar ise daha düşük ücretli ve yükselme imkânı sınırlı işlere yönlendiriliyor. Buna rağmen, araştırmalar gösteriyor ki kadınların yönetimde olduğu şirketler, rakiplerine göre daha başarılı performans sergiliyor. Önümüzdeki dönemin kritik alanı ise yapay zekâ ve dijital dönüşüm. Kadınlar teknoloji sektöründe yalnızca yüzde 29’luk bir paya sahip; liderlik pozisyonlarında ise bu oran yüzde 14’e kadar düşüyor. Dahası, kadınların işlerinin yüzde 28’i otomasyon ve yapay zekâ nedeniyle risk altında; erkeklerde bu oran yüzde 21. Ama tablo tamamen karanlık değil. Eğer dijital uçurum kapatılırsa, 343 milyon kadın ve kız bu kazanımlardan doğrudan yararlanabilir, 30 milyon kadın aşırı yoksulluktan kurtulabilir ve küresel ekonomiye 1.5 trilyon dolar ek katkı sağlanabilir.

Görünmez veriler, görünmez kadınlar

Eşitliği hızlandırmak için en temel araçlardan biri veri. Ancak 2025 itibarıyla pek çok ülke, kadınlara dair kritik verilerin toplanmasında ciddi açıklar veriyor. Ulusal istatistik ofislerinin yarısından fazlası, bütçe kesintileri nedeniyle sağlık ve demografi gibi yaşamsal araştırmaları sürdüremiyor. Bugün, toplumsal cinsiyet eşitliğini izlemek için gereken verilerin yalnızca yüzde 57’si mevcut. Ülkelerin sadece dörtte biri, toplumsal cinsiyet eşitliği için ne kadar bütçe ayırdığını biliyor. Ulusal cinsiyet kurumlarının yalnızca yarısı, yeterli insan kaynağına sahip. Sonuç net: Kadınların ihtiyaçları sayılmadığında, başarıları da görünmez oluyor. Bu da ilerlemenin hızını kesiyor. UN Women’ın raporu bu noktada çok net: “Veri yoksa, ilerleme de yok.”

Önümüzdeki beş yıl çok kritik

2030’a yalnızca beş yıl kaldı. Bu beş yıl içinde dünya iki yoldan birini seçecek: Ya eşitsizlikler daha da derinleşecek, kadınlar yoksulluk ve şiddetin yükünü taşımaya devam edecek. Ya da toplumsal cinsiyet eşitliğine yatırım yapılarak tüm toplumlar kazanacak. Raporun en çarpıcı vurgusu şu: Kadınları dışlamak ekonomik bir tercih değil, ekonomik sabotaj. Çünkü eşitlik ertelendikçe dünya her gün trilyonlarca dolar potansiyel kazancı kaybediyor. UN Women’ın önerdiği yol haritası altı başlıkta özetleniyor: Dijital kapsayıcılık, yoksulluğun azaltılması, şiddetten korunma, karar mekanizmalarına eşit katılım, barış ve güvenlik ile iklim adaleti. Eğer bugün harekete geçilirse, eşitlik hâlâ mümkün.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.