Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP30) bu yılki oturumu, 10–21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Amazon havzasındaki Belém kentinde başladı.
Bu yılki zirve, yalnızca coğrafi olarak değil, taşıdığı anlam bakımından da özel bir dönüm noktası niteliğinde.
Amazon, hem dünyanın en kırılgan ekosistemlerinden biri hem de küresel umudun sembolü olarak iklim eyleminin kalbinde yer alıyor.
Ev sahibi ülkenin Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, açılış konuşmasında COP30’un Amazon’da yapılmasının “politik olduğu kadar sembolik” bir tercih olduğunu vurguladı:
“Amazon soyut bir kavram değil; bir yuva, bir ekonomi, bir kültür ve bir yaşam alanıdır.”
Lula, müzakerelerin üç temel eksende ilerlemesi gerektiğini vurguladı:
Mevcut taahhütlerin uygulanması,
Küresel yönetişimin güçlendirilmesi,
İklim eyleminin insan merkezli bir yaklaşıma oturtulması.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na bağlı küresel bir “İklim Konseyi” kurulması önerisini de gündeme taşıdı. Konferansın ev sahibi olarak yaptığı çağrı, COP30’un çerçevesini netleştirdi: bu yıl Paris Anlaşması’ndan sonraki on yılın “uygulama dönemi” başlıyor.
Açılış Gününün Ana Başlıkları
Açılış gününün en dikkat çekici gelişmelerinden biri, Belém Bildirgesi’nin duyurulması oldu.
Brezilya’nın girişimiyle hazırlanan ve 43 ülke ile Avrupa Birliği tarafından imzalanan bildirge, iklim eylemiyle yoksulluğun, açlığın ve sosyal eşitsizliklerin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini vurguladı.
Bildirge üç temel taahhüt içeriyor:
Dayanıklılığın temeli olarak sosyal koruma sistemlerinin güçlendirilmesi,
Küçük ölçekli üreticilerin ve aile çiftçiliğinin desteklenmesi,
Ormanlarda yaşayan topluluklar için adil geçiş süreçlerinin teşvik edilmesi.
Brezilya Sosyal Kalkınma Bakanı Wellington Dias, “Açlık ve yoksulluk, iklim adaletsizliğinin en somut göstergeleridir.” derken; Almanya Kalkınma Bakanı Reem Alabali-Radovan, “İklim eylemi, yalnızca çevresel değil aynı zamanda adalet ve insan onuru meselesidir.” ifadelerini kullandı.
Bu yaklaşım, COP30’un insan merkezli bir dönüşüm çağrısına dayandığını açık biçimde ortaya koydu.
Finansman ve dayanıklılık: MDB ve CIF’ten yeni taahhütler
Açılış günü aynı zamanda finansal sistemin dönüşümüne ilişkin güçlü sinyaller verdi.
Çok Taraflı Kalkınma Bankaları (MDB’ler) ve İklim Yatırım Fonları (CIF), iklim değişikliğine uyum finansmanını hızlandıracak yeni bir çerçeve açıkladı.
Bu kapsamda CIF’in ARISE (Accelerating Investments in Resilience and Innovations for Sustainable Economies) programına Almanya ve İspanya toplam 100 milyon ABD doları katkı sağlayacağını duyurdu.
MDB’lerin yayımladığı From Innovation to Impact raporu, uyum yatırımlarında veri ve metodolojilerin standartlaştırılması gerektiğini vurguluyor. 2019’da adaptasyon finansmanını ikiye katlama hedefi koyan MDB’ler, 2024’te düşük ve orta gelirli ülkelere 26 milyar ABD doları destek sağladı; hedef, 2030’a kadar bu rakamı 42 milyar dolara çıkarmak. Ancak raporda açık bir uyarı da var: özel sektör katılımı hâlâ yetersiz, kamu mali kısıtları ise büyüyor. Bu tablo, COP30’un finans ayağının “kaynak mobilizasyonu kadar, uygulama kapasitesi” meselesi olduğunu gösteriyor.
Veri ve Yenilik Gündemi: Paris’ten Sonra İlk “Uygulama Yılı”
Birleşmiş Milletler, COP30’un ilk günüyle birlikte “Yearbook of Global Climate Action 2025” raporunu yayımladı. Çalışma, Paris Anlaşması’nın üzerinden geçen on yılın ardından, dünya genelinde iklim eyleminin gerçek etkilerini ve uygulamadaki ilerlemeyi değerlendiren en kapsamlı çalışma olarak öne çıkıyor.
Rapora göre, 2015 yılında yalnızca 18.000 civarında aktör — yani hükümet, şehir, şirket, finans kuruluşu ve sivil toplum örgütü — iklim eylemi içinde yer alıyordu.
2025 itibarıyla bu sayı 43.000’i aşmış durumda. Bu, iklim hareketinin yalnızca devlet politikalarıyla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda yerel yönetimler, özel sektör ve topluluk temelli girişimlerle giderek büyüyen bir ekosisteme dönüştüğünü gösteriyor.
2. Gün: Uygulama Sahaya İniyor, Yeni Dönem Sinyalleri Geliyor
COP30’un ikinci günü, tartışmaların küresel düzeyden yerel uygulamaya doğru indiği bir gündü. Belém’deki oturumlar, şehirlerin, bölgelerin, yerel yönetimlerin ve toplulukların iklim eyleminde oynadığı kilit rolü öne çıkardı.
“Uygulama COP’u” vizyonunun somutlaştığı bu oturumlarda, çok düzeyli yönetişim, döngüsel ekonomi, su-iklim yatırımları, aşırı sıcaklıklarla mücadele ve kentsel dayanıklılık temaları öne çıktı.
Çok Düzeyli Yönetişim Planı: PAS ile Uygulama Hızlanıyor
Ev sahibi ülke Brezilya, ikinci gün oturumlarında “Multilevel Governance Solutions Acceleration Plan (PAS)” adını taşıyan yeni bir küresel girişimi tanıttı. Plan, şehirlerin ve eyaletlerin veri, teknoloji ve finansmana erişimini artırarak ulusal politikalarla entegrasyonunu güçlendirmeyi hedefliyor.
Amaç, 2028’e kadar 100, 2030’a kadar 120 ulusal iklim planının çok katmanlı yönetişim yapılarıyla uyumlu hale getirilmesi. Bu girişim, COP30’un “uygulama COP’u” kimliğini somutlaştıran en önemli adımlardan biri olarak öne çıktı.
Binalarda Dönüşüm Girişimi: Sıfır Emisyonlu ve Dayanıklı Yapılar İçin Küresel Standartlar
COP30’un ikinci gününde, Buildings Breakthrough girişimi kapsamında sıfıra yakın emisyonlu ve iklime dayanıklı binalar için küresel standartlar açıklandı. Altı ülke — Kolombiya, Fransa, Finlandiya, Gana, Japonya ve Kenya — kamu alımları yoluyla sürdürülebilir inşaatı teşvik edecek çerçeveyi onayladı.
Bu girişim, inşaat sektöründe karbon azaltımı ve enerji verimliliğini hızlandırmayı amaçlıyor.
Dijital Katılım ve Döngüsel Ekonomi: Maloca Platformu ve NOW Planı
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve COP30 Başkanlığı tarafından geliştirilen Maloca dijital platformu, yerli topluluklar ve genç girişimciler başta olmak üzere herkesin küresel iklim tartışmalarına erişimini sağlıyor. Brezilya’nın No Organic Waste (NOW) Planı ise organik atıklardan kaynaklanan metan emisyonlarını 2030’a kadar %30 azaltmayı, 1 milyon atık işçisini döngüsel ekonomiye dahil etmeyi ve her yıl 20 milyon ton gıdayı geri kazanmayı hedefliyor. Her iki girişim de COP30’un “uygulama” vurgusunu dijital erişim ve kapsayıcı ekonomi alanlarına taşıyor.
Yerel Yönetimler Odakta: Çok Düzeyli İklim Yönetişimi
Günün sabahında gerçekleştirilen “Multilevel Governance for the Implementation of the Paris Agreement” başlıklı yüksek düzeyli bakanlar panelinde, Paris Anlaşması’nın hedeflerinin yalnızca ulusal düzeyde değil, yerel aktörlerle birlikte hayata geçebileceği vurgulandı. Bu oturumda Brezilya, Almanya, Güney Kore, Meksika ve Güney Afrika temsilcileri, yerel iklim planlarının ulusal stratejilere entegre edilmesi konusunda iş birliği mesajı verdi.
Birleşmiş Milletler Habitat Programı (UN-Habitat) ve ICLEI – Local Governments for Sustainability yetkilileri, “çok düzeyli uygulama”yı COP30’un en kritik kazanımlarından biri olarak tanımladı.
COP30 Başkanı Büyükelçi André Corrêa do Lago, kapanışta yaptığı açıklamada şu ifadeyi kullandı:
“Paris Anlaşması’nın onuncu yılında, iklim hedeflerini sahada gerçekleştirecek olanlar hükümetler değil, şehirlerdir.”
Küresel İş Dünyasından Uygulama Çağrısı
COP30 kapsamında yayımlanan “Letter on the Future of the Action Agenda” başlıklı uluslararası iş dünyası çağrısı, Paris Anlaşması’nın ardından başlayan uygulama döneminde özel sektörün küresel iklim eylemindeki rolünü güçlendirmeyi hedefliyor. Çatı örgütümüz WBCSD ve CEBDS liderliğinde hazırlanan ve 20’den fazla ülkenin sürdürülebilir iş konseyi tarafından imzalanan bu mektup, hükümetlerle iş dünyası arasında daha bütüncül bir “Uygulama Ajandası” oluşturulması için ortak taahhüt çağrısı yapıyor.
Mektubun imzacıları arasında SKD Türkiye de yer alıyor. SKD Türkiye bu süreçte, özel sektörün ölçeklenebilir çözümler, veri temelli izleme sistemleri ve adil geçiş finansmanı alanlarında daha etkin rol alması gerektiğini vurgulayan küresel çağrıyı destekledi. Çağrı metnine ulaşmak için tıklayınız.
Atık ve Döngüsel Ekonomi: Uygulamada Adil Dönüşüm
Günün ikinci oturumunda, “Waste Management and Circular Economy” başlığı altında, döngüsel ekonominin uygulamada nasıl hızlandırılabileceği tartışıldı. Gelişmekte olan ülkelerin temsilcileri, atık yönetimi altyapısında finansman ve teknoloji açığına dikkat çekerken; AB, Latin Amerika ve Afrika ülkeleri, kaynak verimliliği ve yerel istihdam yaratma potansiyelinin altını çizdi.
Etkinlikte sunulan Brezilya örneği — geri dönüştürülebilir atıkların yerel kooperatifler aracılığıyla toplanması ve karbon kredisi sistemine entegre edilmesi — COP30’un “adalet odaklı uygulama” ruhunu yansıttı.
Su ve İklim Eylemi: Waters of Change Girişimi
Öğle oturumunda gerçekleştirilen “Water and Climate Action: Waters of Change” etkinliği, iklim değişikliğinin en somut etkilerinden biri olan su kriziyle mücadeleye odaklandı.
Etkinlikte “Global Transformation Agenda on Water Investments” lansmanı yapıldı ve Latin Amerika ile Karayipler için 20 milyar dolarlık su yatırımı programı tanıtıldı.
Bu girişim, bölgesel dayanıklılık için şimdiye kadarki en kapsamlı su yatırımı programı olarak değerlendiriliyor.
Ayrıca, “Scaling Early Warnings for All” oturumunda erken uyarı sistemlerinin yerel yönetimler ve toplum temelli ağlarla entegre edilmesi ele alındı.
Amaç, 2027 yılına kadar iklim kaynaklı afetlerde her bireyin “en az 24 saat önceden” uyarı alabileceği bir küresel altyapı oluşturmak.
Bu hedef, COP30’un “uygulama” temasını doğrudan sahaya yansıtıyor.
Aşırı Sıcaklıklarla Mücadele: Beat the Heat Programı
Günün ilerleyen saatlerinde düzenlenen “Beat the Heat / Mutirão contra o Calor Extremo” oturumu, artan sıcak dalgalarına karşı küresel stratejileri masaya yatırdı.
UNEP, WHO ve Dünya Meteoroloji Örgütü temsilcileri, 2024 yılında sıcaklık nedeniyle dünya genelinde 500.000’den fazla erken ölüm riski raporlandığını paylaştı.
Etkinlikte kent planlamasında gölgeleme, yeşil altyapı ve ısı adası haritalama gibi uygulamaların zorunlu hale getirilmesi önerildi.
Brezilya, bu kapsamda 12 şehirde pilot “ısı eylem planı” başlattığını açıkladı.
Yeni Diplomatik Gelişme: COP32 Etiyopya’da Düzenlenecek
İkinci günün diplomatik gündemi ise, bir sonraki ev sahipliklerine ilişkin önemli kararlarla şekillendi. COP Başkanlığı, COP32’nin 2027’de Etiyopya’nın Addis Ababa kentinde düzenlenmesi yönündeki teklifin onaylanmak üzere olduğunu duyurdu. Bu karar, Afrika’nın uzun süredir beklediği “ev sahipliği dönüşü”nün gerçekleşeceğini ve iklim diplomasisinde bölgesel denge arayışının sürdüğünü gösteriyor.