Belém’de devam eden COP30 müzakereleri, finansal mimariden enerji dönüşümüne, uyum politikalarından bilim temelli yönetişime kadar birçok alanda önemli karar ve girişimlerin açıklandığı kritik bir aşamaya girmiş durumda.
COP30’un ilk haftası, küresel iklim yönetişimi açısından son yılların en kapsamlı karar ve girişim paketlerinden birine sahne oldu. Finansman mimarisinin yeniden şekillendiği, enerji ve sanayi dönüşümünde uygulama aşamasına geçildiği, bilgi bütünlüğü ve karbon muhasebesinde yeni standartların belirlendiği bu altı gün; zirvenin seyrini olduğu kadar önümüzdeki on yılın iklim ekonomi politikasını da etkileyecek nitelikte. COP30’un ilk iki gününe ilişkin değerlendirmemizin ardından, 3.–6. günlerde açıklanan bu kritik gelişmeleri de iş dünyası perspektifiyle sizler için derledik.
1. Gerçeklik Açığı ve Küresel Emisyonların Gidişatı
Belém’de Paris Anlaşması’nın yeni beş yıllık hedef döngüsü başlarken yayımlanan sentez raporu, küresel iklim yönetişiminin karşı karşıya olduğu gerçekliği net biçimde ortaya koyuyor. Ülkelerin güncellenmiş ulusal katkı beyanları (NDC’ler) dahi 2035’e kadar küresel emisyonları yalnızca %12 azaltabiliyor. Bu, 1,5°C hedefi için gereken azaltım hızının çok gerisinde.
Bununla birlikte BM Çevre Programı’nın COP30’da açıklanan Emisyon Açığı Raporu, küresel sera gazı emisyonlarının artmaya devam ettiğini ve 2024 yılında 57,7 milyar tona ulaştığını ortaya koyuyor. Rapor, mevcut taahhütlerin tamamen yerine getirilmesi durumunda bile dünyanın en iyi ihtimalle 2,5°C’lik bir ısınma patikasında ilerlediğini belirtiyor.
Bu tablo, COP30’da açıklanan tüm finansman, enerji ve uyum girişimlerinin aciliyetini artırıyor ve küresel azaltım performansındaki yavaşlığı net biçimde görünür kılıyor.
2. Küresel İklim Finansmanında Yeni Mimari: Baku–Belém Yol Haritası, FINI ve Ülke Platformları
COP30’un bu döneminde finans başlığı hiç olmadığı kadar güçlü şekilde öne çıktı.
Grantham Research Institute tarafından açıklanan analiz, gelişmekte olan ülkelerin enerji dönüşümü ve uyum yatırımlarını gerçekleştirebilmesi için 2035’e kadar her yıl 1,3 trilyon ABD doları dış finansmanın mobilize edilebileceğini gösterdi. Bu bulgu, COP30’un en kritik mesajlarından biri olarak öne çıktı.
Baku–Belém Yol Haritası bu finansman ihtiyacına yanıt olarak, hibelerden düşük faizli finansmana, özel sektör yatırımlarından kapasite artırmaya kadar uzanan bütüncül bir strateji sunuyor. COP30’da yapılan ilk uygulama toplantısı; veri iyileştirme, kurumsal reformlar ve şeffaflık mekanizmalarının güçlendirilmesini erken dönem öncelikleri olarak belirledi.
Ülke Platformları (Country Platforms) mekanizması da bu çerçevenin parçası olarak devreye alındı. Brezilya Maliye Bakanlığı ve GCF iş birliğiyle 13 ülkenin kendi ulusal iklim finansman stratejilerini geliştirmesi hedefleniyor. Ülkeler, ulusal yatırım öncelikleriyle uluslararası fonları daha etkin erişebilecek.
FINI (Fostering Investible National Planning & Implementation) girişimi ise uyum planlarının yatırım yapılabilir projelere dönüşmesini amaçlayan yeni bir araç olarak tanıtıldı. 2028’e kadar 1 trilyon USD değerinde uyum projesi hattı oluşturmak ana hedefler arasında.
Caixa Protokolü, finans sisteminin afetlere hızlı yanıt kapasitesini artıran bir diğer kritik gelişme oldu. Brezilya’nın kamu bankası Caixa’nın duyurduğu bu protokol, afet dönemlerinde hızlı bilgilendirme, kredi erteleme ve alternatif bankacılık yöntemlerini devreye alarak finansal dayanıklılığı güçlendirmeyi hedefliyor.
Adil Finansman İçin “Solidarity Levies”
COP30’da ele alınan yeni finansman modelleri arasında premium uçuşlardan alınacak vergiler ve fosil yakıtlar ile finansal işlemler için uygulanabilecek dayanışma katkıları da yer aldı. Bu yeni yaklaşım, “kirleten öder” prensibini küresel finansman sistemine daha etkin şekilde entegre etmeyi amaçlıyor.
Taxonomy Uyumluluğu ile Sermaye Mobilizasyonu
Farklı ülkelerdeki sürdürülebilir finans sınıflandırmalarını uyumlu hale getirmeyi amaçlayan “Taxonomy Interoperability” çalışması COP30’un finansman açısından en somut adımlarından biri oldu. Tanıtılan yeni ortak ilkeler ve dijital araçlar, yatırımcıların ülkeler arası yeşil projeleri karşılaştırmasını, sermayenin doğru projelere yönlendirilmesini ve sınır ötesi yatırımların hızlanmasını sağlayacak.
Karbon Piyasalarında Küresel Uyum: Carbon Market Coalition
18 ülkenin desteğiyle güçlenen Carbon Market Coalition, karbon piyasalarının likiditesini, şeffaflığını ve güvenilirliğini artırmak için ortak standartlar geliştirmeyi hedefliyor.
Bu girişim, karbon fiyatlandırması ve MRV sistemlerinde küresel uyuma yönelik en kapsamlı adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.
3. Yeşil Sanayi ve Enerji Geçişi İçin Uygulama Aşaması Resmen Başladı
Belém Deklarasyonu: Küresel Yeşil Endüstrileşme Çerçevesi
COP30 kapsamında açıklanan Belém Deklarasyonu, ülkelerin sanayi, enerji, tedarik zinciri ve teknoloji politikalarını düşük karbonlu kalkınma ekseninde yeniden şekillendirmeyi amaçlayan kapsamlı bir küresel çerçeve olarak öne çıktı. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 35 ülke, çok taraflı kuruluşlar, özel sektör temsilcileri ve uluslararası inisiyatifler tarafından desteklenen deklarasyon, gelişmekte olan ülkeleri de kapsayan adil, kapsayıcı ve rekabetçi bir yeşil sanayi dönüşümünün altyapısını oluşturuyor.
Deklarasyonun merkezinde, sanayinin karbonsuzlaşmasıyla ekonomik büyüme hedeflerinin birlikte ilerleyebileceği yeni bir kalkınma yaklaşımı yer alıyor. Bu doğrultuda Belém Deklarasyonu, ağır sanayiden ulaşım sektörüne, hammaddelerden enerji altyapısına kadar geniş bir yelpazede dönüşümü destekleyen politika ve işbirliği alanlarını tanımlıyor.
Belém 4X Taahhüdü: Sürdürülebilir Yakıtların Dört Kat Artışı
COP30 öncesinde duyurulan ve zirve sırasında üst düzey katılımla güçlendirilen Belém 4X İnisiyatifi, sürdürülebilir yakıtların üretimini ve kullanımını 2035 yılına kadar 2024 seviyesinin en az dört katına çıkarma taahhüdünü içeriyor. Sıvı biyoyakıtlar, biyogaz, sentetik yakıtlar, hidrojen ve hidrojen türevlerini kapsayan bu geniş yakıt portföyü, fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmayı ve temiz enerji kullanımını hızlandırmayı amaçlıyor.
İnisiyatif ilk olarak 14 Ekim’de, COP30’a hazırlık niteliği taşıyan bakanlar düzeyindeki ön toplantıda duyuruldu. COP30 sırasında ise hükümetler, özel sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla düzenlenen üst düzey oturumda Belém 4X’in uygulanmasına yönelik politik ve teknik çerçeve detaylandırıldı.
Belém 4X, başta ulaşım ve enerji olmak üzere yüksek emisyonlu sektörlerde sürdürülebilir yakıt kullanımını artırarak küresel sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlamayı hedefliyor. Bu doğrultuda ülkeler arasında işbirliği güçlendirilirken, özel sektörün yatırım kapasitesi ve teknoloji geliştirme rolü de merkeze alınarak sürdürülebilir yakıt altyapısının ölçeklenmesi destekleniyor.
İnisiyatifin temel amacı, sürdürülebilir yakıtların rekabetçi fiyatlarla ve ölçek ekonomisiyle üretilmesini sağlayarak fosil yakıtların yerini alabilir bir alternatif haline gelmesi. Bu yönüyle Belém 4X, enerji dönüşümünü hızlandıran ve 2030 sonrası iklim hedeflerine ulaşmada somut etki yaratması beklenen stratejik bir araç olarak konumlanıyor.
Elektrik Şebekeleri ve Depolama Sistemleri İçin Küresel Yatırım Hamlesi
Elektrik şebekelerinin modernizasyonu COP30’un önemli gündem maddelerinden biri oldu. UNEZA üyeleri yıllık yatırım hedefini 117 milyar USD’den 148 milyar USD’ye çıkardı.
Brezilya’nın uzun mesafeli yüksek voltajlı DC hatları yatırımları da bu dönüşümün somut bir örneği olarak öne çıktı.
Metan ve Süper Kirleticilerin Hızlı Azaltımı
30 gelişmekte olan ülkede metan ve süper kirleticilerin hızlı azaltımı için Super Pollutant Country Action Accelerator başlatıldı.
Pasif teknolojiler, tarım teknolojileri ve atık yönetimi odaklı çözümler desteklenecek.
4. Bilgi Bütünlüğü, Bilim Temelli Yaklaşım ve Karbon Muhasebesinde Uyum
Bilgi Bütünlüğü Deklarasyonu
COP30’un en stratejik çıktılarından biri, Brezilya liderliğinde yayımlanan Bilgi Bütünlüğü Deklarasyonu (Declaration on Information Integrity on Climate Change) oldu.
Deklarasyon; yanlış bilgilendirme, dezenformasyon ve bilim dışı içeriklerle mücadele için devletler, özel sektör, medya kuruluşları ve sivil toplum için ortak sorumluluk çerçevesi oluşturuyor.
Dijital Reklamcılıkta İklim Bilgisi Bütünlüğü Taahhüdü
UNESCO destekli bu yeni taahhüt, reklam platformlarının ve markaların iklim değişikliği konusunda yanlış bilgi yayılımını önlemesini, greenwashing’i engellemesini ve reklam tedarik zincirinde şeffaflığı artırmasını hedefliyor.
ISO & GHG Protocol İşbirliği: Küresel Karbon Muhasebesi İçin Ortak Dil
Carbon accounting’in uluslararası karşılaştırılabilirliğini artırmak için ISO ve GHG Protocol öncelikli işbirliği alanlarını belirledi. Bu adım, şirketlerin karbon yönetimi ve raporlama süreçlerinde “tek bir küresel dil”e yaklaşması açısından önemli bir kırılma noktası.
Planetary Science Pavilion: Bilimin Karar Sürecine Doğrudan Entegrasyonu
COP30’da ilk kez kurulan Planetary Science Pavilion, dünyanın önde gelen bilim insanlarının politikacılar ve yerli liderlerle aynı platformda buluştuğu yeni bir mekanizma olarak tanıtıldı.
Amaç, gezegen bilimindeki son bulguların müzakerelere doğrudan girmesi.
5. Uyum, Dayanıklılık ve İklim Risk Yönetimi
Aşırı Sıcaklarla Mücadelede UNEP Raporu
“Beat the Heat” girişimi, şehirlerde pasif soğutma, doğa bazlı çözümler ve düşük enerjili sistemlerin iklim uyumu için kritik olduğunu vurguluyor.
Erken Uyarı Sistemlerinde Küresel İlerleme
CREWS ve SOFF programları kapsamında düşük gelirli ülkelerde erken uyarı sistemlerinin kurulması için destek artırıldı.
2025 Küresel Çoklu Tehlike Erken Uyarı Sistemleri Raporu’na göre ülkelerin %60’ından fazlasının halihazırda erken uyarı altyapısı bulunuyor.
Yerli Topluluklarda Doğrudan Finansman ve Hakların Güçlendirilmesi
Toprak haklarının güvence altına alınması ve iklim finansmanına doğrudan erişim COP30’un uyum gündeminin önemli unsuruydu.
6. Eğitim, Kültür ve İnsan Merkezli Dönüşüm
COP30; iklim eyleminin yalnızca teknoloji ve finans değil, toplumsal dönüşüm çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurguladı.
Belém Sağlık Eylem Planı, iklim ve halk sağlığını entegre eden ilk küresel çerçeve oldu.
Greening Education Partnership kapsamındaki oturumlar, iklim okuryazarlığının artırılması, öğretmen kapasitelerinin güçlendirilmesi ve okul altyapılarının iklim dirençli hale getirilmesini ele aldı.
Kültürel miras ve hikâye anlatımı oturumlarında, kültürün iklim eyleminin yeni bir ayağı haline geldiği vurgulandı.
“Mutirão for the Earth” oturumları gençler ve yerli halkların küresel yönetişime katılımını güçlendirdi.
SKD Türkiye Değerlendirmesi
COP30’un ilk haftasında ortaya çıkan tablo, küresel iklim yönetişiminin kritik bir eşikten geçtiğini gösteriyor. Belém’de Paris Anlaşması’nın yeni beş yıllık hedef döngüsü başlarken yayımlanan sentez raporu, ülkelerin güncellenmiş taahhütlerinin dahi 2035’e kadar küresel emisyonları yalnızca %12 azaltabildiğini ortaya koyuyor. Oysa 1,5°C sınırında kalmak için emisyonların 2030’a kadar yarı yarıya düşmesi gerekiyordu. BM Çevre Programı’nın yeni Emisyon Açığı Raporu ise daha çarpıcı bir gerçekliği gösteriyor: Sera gazı emisyonları artmaya devam ediyor ve 2024 itibarıyla 57,7 milyar tona yükseldi.
Bu eğilim, mevcut taahhütlerin tamamen yerine getirilmesi halinde bile dünyanın en iyi ihtimalle 2,5°C’lik bir ısınma patikasına ilerlediğini teyit ediyor. Bu gerçeklik, COP30’da açıklanan tüm finansman, sanayi ve bilgi bütünlüğü girişimlerinin neden bu kadar kritik olduğunun altını çiziyor.
Bu bağlamda COP30’un ilk haftasında geliştirilen finansal çerçeve, yalnızca iklim politikası değil, küresel ekonomi mimarisi açısından da belirleyici bir dönüm noktası niteliğinde.
Baku–Belém Yol Haritası, FINI ve Ülke Platformları gibi girişimler; yatırımların yönünü belirleyen kriterlerin köklü biçimde değiştiğini gösteriyor. Finans akışları artık veri kalitesi, teknoloji kapasitesi, proje hazırlama yetkinliği ve raporlama uyumluluğu üzerinden şekilleniyor. Taxonomy uyumluluğu, karbon piyasaları için kurulan Carbon Market Coalition ve finansmanın kaynağını genişletmeyi hedefleyen “Solidarity Levies” gibi mekanizmalar, sermayenin düşük karbonlu ekonomiye yöneldiği yeni bir dönemi hızlandırıyor.
Enerji ve sanayide de benzer şekilde bir “uygulama çağı”na geçildiği net olarak görülüyor. Belém Deklarasyonu ve Belém 4X Taahhüdü, gelişmekte olan ülkeleri de kapsayan küresel bir yeşil endüstrileşme vizyonu ortaya koyarken; PPCA, BOGA ve elektrik şebekeleri için duyurulan dev yatırım planları, küresel ekonominin düşük karbonlu üretime geçtiğini teyit ediyor. Bu dönüşüm yalnızca çevresel bir gereklilik olarak değil, küresel rekabet gücü, tedarik zinciri sürekliliği ve sermaye hareketliliği açısından da belirleyici bir faktör haline geliyor.
COP30’un dikkat çeken bir diğer boyutu ise bilgi bütünlüğü ve karbon muhasebesi alanında gelişen yeni küresel standartlar. UNESCO destekli dijital reklamcılıkta bilgi bütünlüğü taahhüdü ve ISO–GHG Protocol ortaklığı, doğru bilgi, şeffaf raporlama ve bilim temelli ölçümün artık iklim yönetişiminin ayrılmaz bir parçası olduğunu gösteriyor. Bu gelişmeler, şirketlerin yalnızca operasyonlarını değil; iletişim, pazarlama, risk yönetimi ve yönetişim süreçlerini de yeniden şekillendiriyor.
Uyum başlığında ise aşırı sıcaklarla mücadele, erken uyarı sistemlerinin yaygınlaşması ve uyum projelerinin yatırım yapılabilir hale getirilmesini hedefleyen FINI gibi girişimler; iklim riskinin artık ekonomik, operasyonel ve toplumsal risklerin tamamını kapsayan yatay bir mesele hâline geldiğini ortaya koyuyor. Bu durum, risk yönetiminin kapsamının genişlediğini ve kurumların uzun vadeli dayanıklılık stratejilerinin kritik önem kazandığını gösteriyor.
Bütün bu gelişmeler, Türkiye iş dünyası için hem sorumluluk hem de stratejik bir fırsat alanı yaratıyor. Sermayenin yön değiştirdiği, teknoloji ve veri kapasitesinin rekabetin temel belirleyici unsuru haline geldiği, bilgi bütünlüğü ve şeffaflığın yeni küresel standart olarak tanımlandığı bu yeni dönemde; düşük karbonlu üretime geçen, finansman mekanizmalarına uyum sağlayan, güçlü veri ve raporlama altyapısı kuran ve bilim temelli karar alma süreçlerini benimseyen şirketler küresel değer zincirlerinde avantaj elde edecek.
SKD Türkiye olarak bu dönüşümün küresel dinamiklerini yakından takip ediyor ve Türkiye’deki iş dünyasının yeni iklim ekonomisinde güçlü bir şekilde konumlanması için politika geliştirme, bilgi paylaşımı ve kapasite geliştirme çalışmalarımızı sürdürüyoruz.