Toplumsal cinsiyet eşitliği de dahil olmak üzere bir çok konuda geleceğe güvenen toplumların, üremek ile ilgili kaygılar taşımadığı düşünülüyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi Direktörü Alanna Armitage ve Viyana Demografi Enstitüsü'nde Doğurganlık ve Aile Araştırma Grubunu yönetici Tomas Sobotka nüfus ve toplumsal cinsiyet eşitliği ilişkisini bir makale ile ortaya koydular. Bir çok mecra ile birlikte Hürriyet Daily News’tada yayınlanan makale, nüfusun büyüklüğüne değil, insan sermayesine odaklanılması gerektiğinin altını çiziyor ve toplumsal cinsiyet eşitliği de dahil olmak üzere bir çok konuda geleceğe güvenen toplumların, üremek ile ilgili kaygılar taşımadığını ortaya koyuyor.
Sorunu Doğu Avrupa ülkeleri özelinde analiz eden, fakat, gelişmekte olan tüm ülkeleri ilgilendiren saptamaları olan makalenin önemli bir kaç noktasını sizler için özetledik:
Göç ve düşük doğum oranları
Doğu Avrupa'daki birçok ülke, bir nüfus krizi olarak algılanan şeylerle karşı karşıya. Yüksek vasıflı üreme çağındaki insanlar, ülkelerinden başka yerlerde daha iyi fırsatlar aramaya gidiyorlar. Kalanlar arasında doğum oranları kadın başına iki çocuğun altında. Bu eğilim, gelecekle ilgili kaygı doğuruyor. Çünkü politikacılar, düşük doğum oranlarının ve kalifiye insan göçünün daha zayıf bir toplumun işareti olduğunu düşünüyorlar.
Makaleye göre bu görüşün bir haklılık payı var. Hızlı nüfus düşüşü ve yaşlanma, ekonomik veya ideolojik nedenlerle, demografik kayıpları telafi etmek için göçmenleri çekemiyorsa, zorluklar doğurabilir. Düşük nüfus, seyrek nüfuslu bölgelerdeki ekonomiler, sosyal sistemler ve altyapı üzerinde gerginlik yaratabilir.
Makale, demografik sıkıntıların kök nedeninin eski moda ulus ve güç kavramları olduğunu savunuyor. Ve esas olanın nüfusun niceliksel değil, niteliksel büyüklüğü olduğunun altı çiziliyor. Eğitim, sağlık, üretkenlik ve yenilikçi bir kültüre yapılacak yatırımın uzun vadede daha önemli olduğu belirtiliyor. Örnek olarak da, Almanya ve Japonya gibi ülkelerin düşük doğum oranlarına rağmen ortaya koydukları toplumsal gelişim ivmesinden söz ediliyor. İsviçre, Norveç gibi küçük ülkelerin nüfus büyüklüğünün ötesindeki büyümeleri bir başka örnek olarak ifade ediliyor. Makale tüm bu verilerin, sayılara ve doğum oranlarına sabitlenmenin gelişime faydası olmadığını belirtiyor.
Geleceğe güven ihtiyacı
Makaleye göre araştırmalar, ebeveynlerin daha fazla çocuğa sahip olmaları için uygulanan mali teşvik politikalarının geleneksel ve geçici çözümler olduğunu söylüyor. Çünkü, en cömert finansal teşvikler bile çocuk yetiştirmenin toplam maliyetinin sadece küçük bir kısmını kapsıyor.
Bunun yerine ortaya konması gereken köklü toplumsal gelişim hamleleri ve planları üzerinde duruluyor. Çünkü, eğitim ve sağlık olanakları eksik olan, ülkesinde uzun vadeli bir gelecek göremeyen genç insanlar göç etme yolunu seçiyorlar ve kalacak olsalar da üremek konusunda temkinli davranıyorlar.
Toplumsal cinsiyet eşitliği büyük bir adım
Gençlerin, ülkelerinin geleceği ve kendi iş olanaklarından emin olamadıkları bir ortamda çocuk sahibi olmak istememeleri sen derece doğal bir sonuç. Makale, bir başka önemli faktörün de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınlarda yarattığı baskı olduğunu vurguluyor. Kadınlara yönelik daha düşük ücret politikaları ve dengesiz düzenlemeler doğum oranlarının artmasını sağlamıyor. Doğu Avrupa ülkelerinde 3 yaşın altındaki çocuklara yönelik bakım desteği yetersiz kalıyor. Çalışma koşullarının katılığı da bunun üzerine eklendiğinde kadın çocuğu ve kariyeri arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor.
Tüm bu eksikler, ailelerin, kadınların, erkeklerin ve çocukların ihtiyaçlarına cevap verecek bir dizi gelişim adımını zorunlu kılıyor. Bu adımlardan bazıları şöyle özetleniyor:
- Kaliteli, uygun fiyatlı çocuk bakımı.
- Her iki ebeveyne yönelik esnek ve yeterli ücretli ebeveyn izni (Erkeklerin bu konudaki hak ve sorumluluklarını gözeterek).
- Esnek iş düzenlemeleri ve kadınlar için eşit ücret sağlanması.
- Kadınları ve erkekleri bakım ve ev işlerini eşit olarak paylaşmaya teşvik eden programlar.
- Uygun fiyatlı konut ve düşük gelirli aileler için finansal destek.
Alanna Armitage ve Tomas Sobotka’nın analizleri bu gelişimi kolay olmayacağını gösteriyor. Kıt kaynakların aile politikalarına kaydırılması, geleneksel sosyal normların ve klişelerin değişimine yönelik politikaların karşısında bariyerler oluşabilir. Bu bariyerleri aşmak, güçlü bir siyasi liderlik ve değişime hazır olmayı gerektiriyor. Fakat değişimin getireceği potansiyel faydaların ciddiyetle dikkate alınması gerekiyor. Çünkü genç insanlar geleceklerine güven duydukları zaman ve kadınlar çocuk doğurmaktan vazgeçmeden toplumun tüm alanlarına tam olarak katılabildiklerinde, ülkeler hem sayısal olarak büyüyor, hem de toplumsal gelişim yüksek oluyor.
Makalenin tamamınabu linktenulaşabilirsiniz.